Bilmem Kaçıncı Yılında Türk Televizyonculuğu

Yukarıda yer alan fotoğrafa, windows 95’e ne bileyim kernel32’ye aşina bir nesiliz biz. Ah “80’lerin sonu vah 90’ların başı” tuzağına düşmemek için böyle bir girizgah yapıyorum tabi (ancak yazının devamında Bizimkiler’e değineceğim gerçeğini değiştirmiyor bu durum).

Tek kanallı dönemi doyasıya yaşayamamış olmamız ve Türkiye’nin ilk özel televizyası InterStar’ın (şimdi ki adı ile Star Tv) doğuşunu, gelişimini gün be gün yaşamış olmamızdan mütevellit, o 80 sonu 90 başı nesil olarak Türk Televizyonculuğu ile ahkam kesmemiz de şüphesiz gayet normal karşılanacaktır.

İlk etapta bizim yaşadığımız televizyon hayatı akşam en geç 9’da sona eriyordu, ki 9 bile bir çoğumuz için çok iyimser bir saat bunu kabul etmemiz gerekiyor. Ne seyrediyorduk? Net olarak hatırladığım benim Bizimkiler var elbette. Bugün 90’lar ile ilgili yapılan geyiklerde başı çeken dizidir Bizimkiler.



90’lar, geyik falan diyoruz da, büyük bir çoğunluğun çocukluğu ile ilgili hatırladığı en net hatıralardan biriydi bu dizi. Belki alternatifi yoktu, belki de gerçekten çok kaliteli bir yapımdı kişiden kişiye değişir bu yorum fakat bir şekilde seyredildi yani. Katil, Cemil, Sabri Bey, Ali falan derken hala net hatırlanıyor o replikler vs.

Özel televizyonların kurulması ile birlikte Bizimkiler’in alternatifsizliği ya da kaliteliliği de bir nevi baltalanmış oldu. Bu noktadan sonrası önemli.

Belirtmem gerekiyor, özel televizyonların baştan ayağa kötü olduğunu anlatmak gibi bir niyetim yok. Ama şahaneydi falan da demeyeceğim. Şüphesiz bu yeni kanalların da bugün hala akıllarda yer etmiş ürünleri (iyi veya kötü) mevcut.

Kanal D mesela… birçok erkeğe Şeker Kız Candy’nin kaçta başladığını kaçta bittiğini dolaylı olarak öğretmiştir (dolaylı olarak diyorum zira erkeklerin neredeyse tamamı Tsubasa’cıydı..Kaptan Tsubasa!!) Ya da Show Tv… Tutti Frutti’yi izlemeyen erkek bulmak bugün hemen hemen imkansızdır, ki hatırlarsanız Show Tv’nin Bizimkiler’i trt’den transfer etmesi de o zaman için büyük bir hamle idi.

Sonra devir değişti. Bizimkiler devri kapandı.



Kaygısızlar… Bizimkiler’in alternatifi olabilecek en büyük adaydı o dönemde ki öyle de oldu. Fatih Solmaz, Gani Müjde (tam emin değilim ama Selçuk Erdem’de bu grubun içinde olabilir) gibi mizahçıların elinden çıktı ve çok uzun süre büyük beğeniyle izlendi (hatta bir süre sonra -uzun bir süre sanırım- sitcom versiyonu oldu kaygısızların ona bile itiraz eden çok değildi).

Bizimkiler ve Kaygısızlar’dan evrilen dizi anlayışı 10 yıl öncesinde törecilik, ağacılık dizileri ile değişik bir şekil aldı. Türkücü abilerin hemen hepsi (Mahsun Kırmızıgül, Emrah, Özcan Deniz…) bir ağalı, töreli diziye imzasını attı. Bu töre dizilerinin ilki ise neydi? Fırat’dı. İbrahim Tatlıses, Aydemir Akbaş.. hatırlayın bunları.

Ağa dizileriyle de bir müddet idare edildi tabi. Sıla, Asmalı Konak, Zerda, Kınalı Kar.. falan filan. Gerçi Kınalı Kar daha bi türk filmi havasındaydı. Köye gelen öğretmen mi doktor mu neyse artık..

Yıllar ilerledikçe kalite anlayışı da değişti tabi. Kötü anlamda tabi. Yurt dışından getirilen ve bir şekilde türkçeleştirilen yapımların bazıları iyiydi, bazıları iyi olabilirdi, bazılarının ise iyi olması mümkün değildi.

Tabi kötü ürünlerle muhatap olan türk televizyon izleyicisi, o büyük kitle, zaman zaman gayet başarılı, kaliteli yapımlarla da haşır neşir oldu.



Avrupa yakası! Bütün o ağa, mafya ve benzeri dizilerin arasından bir şekilde ayrıldı. Gülse Birsel’in kaleminden çıkan bu dizi pek çok kaliteli oyuncuyu da bünyesinde barındırması hasebiyle 6 sezon boyunca kaçırılmadan izlendi ve hatta hala çeşitli video paylaşım sitelerinden ısrarla izleniyor, hala televizyonda dönen tekrar bölümleri gayet sağlam reytingler alabiliyor.

Bizimkiler’den Avrupa Yakasına kadar geçen süre diziler bir şekilde insanları değerlendirme aracı olarak da kullanıldı. Bir kesim hala Kurtlar Vadisi izleyen insanları kıro olmak ile nitelendirebiliyor mesela…

Neyse efendim, bugünün “dizicilik” anlayışı ise klasik türk romanlarını senaryolaştırmak ve/veya cnbc-e’de oynayan dizilere öykünmek noktasına bir şekilde geldi.

Yanlışım yok ise Yaprak Dökümü ile başladı bu. Ardından ismini dahi hatırlamadığım bir çok “unutulmaz eser” dizi olarak izleyicinin önüne konuldu. Hatta işin trajikomik yönü de bu dizilerin aynı zamanda magazinel bir boyutunun da olmasıydı. Zaten sonunun ne olduğu bilnen hikayeler magazin programlarında “SONUNDA NE OLACAK???” şeklinde kullanıldı, güldük ettik, geçti.



Aşk-ı Memnu, TRT’nin bir projesi olarak annelerimiz, teyzelerimi tarafından izlenebildiği için yukarıdaki grubun biraz daha dışında kalıyor tabi. Ama biraz. Sonuçta aynı ticari kaygının bir ürünüydü. İzleyiciden gelen tepki, reyting bazında yapımcıları, kanalı vs. ihya etti. Bihter ile yatıp Behlül ile kalkmanın kimisi acısını çekti, kimisi kederini yaşadı… Ha bu arada kabul etmek gerekir ki, klasik türk romanlarının kaymağını en çok yiyen kanal da Kanal D olmuştur.

Neyse çok uzatmayayım kısa keseyim istiyorum.

Türk televizyonculuğunun şahit olduğumuz kısmı ile ilgili kendi çapımda bir özet çıkardım. Bugün Türkiye’nin ilk televizyonu ve tabi devletinde televizyonu olan TRT’nin sergilediği büyük vizyonsuzluklar ile muhatap olurken (evrimi yalanlayan balık ile ilgilili birşeyler hatırlıyor musunuz bilemiyorum ama son dönemin en büyük zorlamaları olarak Süper Ramazan ve yanlışlıkla orucunu bozan çocuk konulu çizgi filmler kolay hatırlanabilir diye düşünüyorum.) bir şekilde imam cemaat ilişkisi kurarak özel televizyonların kalitesiz ürünlerini daha kolay kabullenebiliyoruz.

Şunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor; herkes istediği şeyi seyretmekte özgürdür. Özel televizyonlar bir anlamda televizyon dünyası içinde serbest piyasa ortamını sağlamıştır, iyi de olmuştur. Okan Bayülgen dahil herhangi biri çıkıp da size “televizyon izlemeyin aptallaşıyorsunuz” diyemez bu yüzden. Hatta bunu kalkıp televizyondan doğru derse de komik duruma düşer, üzgünüm. Ancak benim naçizane önerim izlediğiniz şeyi ya vakit geçirmek için izleyin ya da ibret almak için. Hayatınızın bi parçası yapmayın. Sabah akşam o izlediğiniz şeyleri konuşmayın. Konuşulması gereken daha ciddi şeyler vardır emin olun.

Not: İşbu yazıyı okuyanların, x diziyi atlamışsın, şu diziyi de söyleyeydin keşke şeklindeki yorumları için şimdiden teşekkür ediyorum fakat bilmeliler ki kısa bir özetdi bu. ve onlardan bahsetmek de çok daha uzun bir yazıyla karşı karşıya kalmanıza neden olabilir, yazıyı okumamanıza neden olabilirdi. Bu konuda herhangi birinize hayal kırıklığı yaşatırsam kusuruma bakmayın. durum böyle.

Yazan: Arda “chinaski” A.

0 yorum: